Any traveller who has spent time in Turkey has probably heard racism directed towards Kurdish people. It is believed that 20-25 million Kurds live within the borders of Turkey. I am often told that south-eastern Turkey, which is predominantly Kurdish, is dangerous, and that I shouldn’t get into cars with Kurdish numberplates. This is, of course, nonsense. I have argued with people over their assumption that their government provides everything for Kurdish people, but that Kurds are never grateful. This common attitude can partly be explained because the Turkish government presents itself “as if it gives substantial concessions to Kurdish people never granted in the history of Turkish Republic while, on the other hand, repressing the Kurdish movement by “anti-terror” measures.” (document published by Michael Albert on ZBlogs)
Mats, Robert and I arrive in Turkish Kurdistan at night, and a lovely man lets us spend the night on the floor of a petrol station! We are told about a recent attack in the town by the Turkish military, killing over thirty people.

The Norwegians and I spend our last few hours together in Mardin, a beautiful but boring city, perched on a mountain.


Diyarkbakır
I continue my travels alone and head to the heart of Kurdistan – a city called Diyarkbakır. The first thing I notice is that there is a HUGE Turkish military base right in the centre of the city. The Old Town, enclosed within beautiful walls, is fascinating. The area evidentally doesn’t get funds for regeneration and many of the houses are crumbling. I love the atmosphere here. Local women laugh at the way I dress and at my terrible Turkish skills and invite me for tea. When children see me, they literally punch each other to get to me first and walk arm-in-arm with me. At one point, I have twenty children following me down the narrow alleys, practising their English with me. As the sun goes down, a man asks me, “why are you walking here? It’s dangerous!” I fail to see how children playing on the streets and old people buying bread is dangerous.




Hasankeyf
I then travel to a stunning, ancient town called Hasankeyf. This town is 12,000 years old but is set to vanish forever when a hydroelectric dam is completed. Hasankeyf will disappear under a 121 sq-mile artificial lake. 95 Kurdish villages and farms will vanish entirely and another 104 will be affected. According to the Initiative To Keep Hasankeyf Alive, the dam will displace up to 78,000 people. The lack of decent government compensation means that people will be forced into the cities, where they will have no skills to live a decent life. There was already a forced depopulation of Kurdish villages in the 1990s, depriving children of basic needs, such as education, health and shelter. There have also been recent reports of the Turkish military burning down villages in the Hasankeyf area (see the Kurdish Human Rights Project). As I walk around beautiful Hasankeyf, I remember a comment someone made to me in Diyarbakır: “The state wants to erase all Kurdish history in this area”.


A final few words
There were general elections when I was travelling in Turkey last year. There was a mass detention of Kurdish activists during the electoral campaign, bringing the number of Kurdish activists in prison to roughly 5,000. Turkish military operations also accelerated after the elections, and an “anti-terror” strategy was declared.
I think that this statement by Abdullah Demirbaş – Mayor of Sur municipality in Diyarbakır – is a nice way to finish this blog post on Turkish Kurdistan:
“Kurds’ identity, along with other minorities, are not recognized by the State. Our existence is being denied constantly as well as our language. Our language is deemed to be non-existent. Kurds are faced with annihilation. We don’t get education in our native language. Our identities are not recognized in the Constitution and in national laws. We have some difficulties participating in politics. We are faced with oppression, arrest, death, and threat of closure of our legal parties. We have to live in Turkey as Turkish.”
(Democratic Autonomy by Abdullah Demirbaş & Michael Albert)
Great writing! Thanks for sharing your travels. The Kurdish region has so much to offer with tourism, but unfortunately its not so easy when your being repressed.
LikeLike
Thanks for all the research Lisa. Going to open some of your links.
LikeLike
Makes me so sad to be reminded of what awaits Hasankeyf and all the people it will affect…
Really makes me want to travel more in Turkey, too! I’ve spent such a long time there and seen so little. Lots of thoughts to you, thank you for the great post and all the information! xxx
LikeLike
12 SENELİK AKP REJİMİ VE ONBİNLERCE KATİLİ MEÇHUL İNSAN MİRASI!
AKP rejimi altında Türk olmayan, Müslüman olmayan aydınlara ve başka dinlerden olanlara karşı işlenen cinayetlerin hasır altı edilmesine göz yumulmaya devam ediliniyor.
Sözde demokratik, sivil anayasa girişimi yozlaştırılıp türban, cami ve yeşil din ordusu kurma özgürlüğüne indirgendi. İçerde ve dışarda onca fırtına koparan, düşünce özgürlüğünün önünde bir dikene dönüşmüş yasaları kaldırmaya yanaşamıyor AKP.
Tarihinde ilk defa kavuştuğu Nobel ödülünü kazanmayı kutlama yerine, yas tutmayı yeğleyen böyle kültürsüz bir rejim dünyada görülmemiştir. Kötü bir paradoks bu! Uluslararası nobel ödülü ile övüneceğine, Çamlıca tepesine dikilecek beton yığını ile övündürülecek yığınlarla ortaçağ karanlığını arayan rejimin demokratlığına kim inanır?
Bu anlayışla ne demokrasi kazanılır, ne Kürt sorunu çözülebilinir, ne de hükümetin ve parlamentonun saygınlığı korunur. Mesele bu ülkede geçerli sistemin demokrasi değil, ırkçı dinci totaliter bir sistem olduğunu görüp itiraf etmemek mümkün değildir. Nobel ödülü kazanan yazarın Türk Müslüman olmadığı ima ediliyor, özel harpçilerin tehditleri karşısında can güvenliğini kaybediyor ve her zamanki gibi kurtuluşu Türkiye’den kaçmakta buluyor. Erdoğan istemediğini ayak üstü ekarte edip ve beğendiğini de saat hesabı ile istediği yere getiriyor. Böyle bir operasyon gücüne sadece askeri cuntalarda, Stalin, Hitler ve Musolini rejimlerinde rastlanabiliniyor.
Eğer demokrasi kazanılacaksa önce bu sistemin kökü olan anayasanın değişmesi gerekir. Kürtlerle alınıp verilecek bütün şeyler, demokratik hukuk çerçevesinde resmi komisyonların plan ve projeleri ile, dürüst yollarla, karşılıklı imzalı belgelerle sağlanmalıdır…Aşiret tarikat cemaat kafası ile Kürtler’i imzasız, belgesiz karanlık maceralara sürükleyen AKP’nin böyle bir derdi yok. İki Mafya reisinin işgüzarlığını anımsatan şimdiki yabanilikle, bölge halkı ile alay edildiği, Kürtlerin normal birer insan yerine bile konulmayarak, yeryüzünde bütün toplumlar için geçerli yöntem ve metotların onlara fazla görüldüğü, zaman kazanılarak bölgede bellirli politik hedeflere varılmak istendiği ispatlanıyor. Amaç yine herzamanki gibi Kürtler’in birleşmelerini engellemek ve Suriye Kürtlerini kontrol altına alarak petrol alanlarına yayılmaktır. Kürtler’e otonomi vaya başka türden bir statü verilecekse, AKP, hükümet olarak önce, Kürtlerin normal insanlar olduğunu belirten yasalar çıkarmalı, köy koruyucularını ve diğer terör örgütlerini fesh etmelidir. Kürtler’i iç- dış düşman diye lanse eden devlet doktirini açıkça terkedilerek, Tarih kitapları yeniden yazılmalı ve bu coğrafyanın bütün eski adları serbest bırakılmalıdır. Son dönemde ortalıkta boy gösteren, ‘sivil’ dinci ırkçı örgütler kuran, kahramanlık hikayelerini temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp topluma sunan, her tarafa akıl veren ve pervasız bir cürete sahip tarikat ve aşiretlerin kurdukaları paramiliter örgütlerin kanlı serüvenleri ortalıkta duruyorken, yeniden din adamları denilen eşkiya sürülerini ortaya sürmekle soruna çözüm bulunamaz. Ve asıl bu noktada bir yargılama ve hesaplaşma gerekiyor. Mevcut haliyle bu dava iktidar kavgalarının bir parçası olmaktan başka bir anlama gelmiyor.
Kürtler Lozan’dan daha ileri gitmiyor!
Lozan antlaşması ile adları bile yasaklanan Kürtler’e yamanan ve şimdilerde ”İslam bayrağı altında birleşelim” diye fetva veren A. Öcalan’ı Kürtlerin tek lideri diye lanse eden AKP rejimi, Kürtler’i din ordusu yoluyla hakimiyet altında tutmayı esas alıyor. Abdülhamit’in Hamidiye alaylarına benzer bir örgütlemeyi kabul eden PKK´nin Türk istihbaratı tarafindan yönetildigi de artık kör gözlerden kaçmıyor. 1908-1909’dan sonra Abdülhamit tahtı kaybedince, adına kurduğu “Hamidiye Alayları”, Süvari Birlikleri’ne çevrildi. 1915 Ermeni soykırımında bu süvari birliklerinin bir kısmı çok çirkin bir şekilde kullanıldı ve sonrasında ise resmi Kemalist orduya katıldılar. Koçgiri, Palu- Genç, Dersim, Piran, Zilan vs. katliamları Ermeni, Süryani, Pontus soykırımlarından ayrı olarak ele almak yanlış olur. Bu anlamda şimdiki devletin şekillenişini, Osmanlı ve TC’nin Kürtlere karşı izlediği politikada Hamidiye Alayları olayını kavramak, şimdi içine girilen ihanet sürecini anlamakta önem kazanmaktadır.
Kürtler 1919 larda içine düştükleri ihanetin tekrarını yaşama tehlikesi ile karşı karşıyalar!
M. Kemal, o dönemde Kürtler’i kendi safına çekebilmek için İslam temasını kullanmıştı, ”bütün Müslümanların birliği, Osmanlı halifeliğinin kafirlere karşı korunması”, taktiği tutmuş ve Kürtler kandırılarak tarihlerindeki en büyük tuzağa düşürülmüşlerdi. Savaş kazanıldıktan sonra devam eden jenosit uygulamaları, ad,dil ve kültürlerinin tümden yasaklanması ise dünyanın ender bir kara lekesi olarak karşımızda durmaya devam ediyor.
”İslam bayrağı altında birleşelim” diye hortlayan PKK şefi, varlığı inkar edilen, jenosit politikaları canlı ve uzun sürece yayılan, asimilasyon gibi insanlık suçu ile eritilmek istenen bir halka, “sınıf ideolojisi”, bu tutmayınca, bu defa da İslami din aidiyeti diyerek Kürtleri zafiyete uğratmaya çalışıyor.
40 000 civarında Kürdü öldürttüp, milyonlarcasını Batı metropollerine sürerek, 4 000 civarında yerleşim birimini haritadan silip, akabinde sindirilmiş bu topluma, ”çözüm” adı altında esirlik durumunu sürüdürmeyi dayatmak, Kürtler açısından utanç vericidir. Hamidiye alayları bölge coğrafyasında gelmiş geçmiş en zalim güçlerden biridir. Ermeni, Alevi, Pontus, Suryani ve diğer azınlıkların haritadan silinmesi için başlatılan sürecin ilk figüranlarıdırlar. Sunni – Şafi Türk – Kürt sentezi temelinde, Sultan’a bağlı kurulan bu alaylar son dönemlerinde dünyanın en gaddar soykırımlarına da imzalarını atmaktan geri kalmadılar.
Yakındoğu’yu “büyük Türk yurdu” haline getirmeyi tasarlayan siyasi proje, Rum, Ermeni, Pontus, Laz, Kürt, Êzdi, Alevi vs. soykırımları neticesinde başarıya ulaşmıştır. Tüm Yakındoğu ülkelerini “Anavatan”ı ve “Misakı Milli” olarak sayıp, haritadan çıkarmış, kendisini de Ortadoğu’ya dahil ederek gözünü Uzak Asya’daki Çin Sedi’nden Adriyatik’e kadar olan coğrafyanın hakimi olmayı yeniden planlıyorlar. Hamaset siyasetinde başarılı olan Türk Sunni liderleri şimdiye kadar savaşsız bir şekilde “zaferler”ini kutladılar. Bu coğrafyanın hakiki yerlileri olan mazlum halkların başarıyla yokedilmesi, aynı türden politikaların şimdilerde yeniden tekrarlanmasını beraberinde getiriyor.
PKK’ yi bölgede polis gücü yapmayı öngören bu türden Hamidiye alayları benzeri, Erdoğan alaylarını kurmayı hedefleyen sürecin Kürtler’in hakları ile bir alakası yoktur. Hamidiye alayları zamanında Kürtler bir şey kazanmadı, tarihsel olarak sadece kaybettiler: ticaret yaptıkları, beraber çalıştıkları ve kendilerine kendi adları seslenen komşularını da kaybettiler, dillerini kültürlerini kaybettiler. Lozan ile birer mezarlığa çevrilen bu alanda, eski Hamidiye aşiret reislerinin yerine, modernize edilmiş, ”R. T. Erdoğan’ın başkanlık sistemini kabule hazırız”, diyerek Kürtler adına konuşturulan Öcalan kliğinin önderliğinde hareket edecek Erdoğan alaylarının kuruluşuna yönelme süreci, Kürtler’e Lozan’da dayatılan yok olmak sürecinin devamını öngörmektedir.
Bu süreçte ortaya çıkan toplumsal etkiler, Türkiye’nin üzerine kurulduğu temelleri sağlamaya yöneliktir. Bu etkinin Kürt Sorununu çözeceğini sananlar yanılıyor. Çağdışı bir kültür ve mentalite ile bu sorun çözülemez. Bu etki ve adaletsizlikle kurulan siyasi ortaklıklar da muhtemelen tutmayacaktır.
Yeni türden Hamidiye alayları istemiyoruz.
Çamlıca’ya ve Taksim’e cami istemiyoruz!
İmza için buraya klikleyiniz
https://www.change.org/petitions/%C3%A7aml%C4%B1ca-tepesi-ne-30mart-ta-kazma-vurman%C4%B1za-r%C4%B1zam%C4%B1z-yok-bu-sizi-ilgilendirmiyor-mu-camlica?utm_campaign=autopublish&utm_medium=facebook&utm_source=share_petition
Sevgi ve Saygılarla
Entegrasyon Komitesi İsviçre- Vevey
Esin Duran,
Selda Suner,
N. Gök,
Bedri Engin,
Sevda Suner
Sezer Aşkın,
Salih Demir
A. Demir
Melahat Baykara,
Uğur Demir
Ismail B. Cenk,
Tekin Balkic
Selma Altuntaş,
Filiz Serin,
Nedim Serin,
Vedat Koçak,
Salih Birdal,
Mustafa Gur,
Hasan Zafer
Bahar Ünsal
Osman Bahar
Ayse bahar
Metin Maslak
H. Maslak
Dilek Solak
zeynep içkaya
Sevda maslak
Sercan Gezmiş
Aynur Balkaya
İpek Doğan
Nazım Doğan
Murat Doğan
esin erkan
Beyhan erdem
n. erdem
İsmail Deniz
Ayten BARAK
Ugur Birdal
Ahmet Tan
Yıldırım Kongar
Selma Kongar
Birol Aytekin
Hatice Gül
Ibrahim Erkin
Kemal erdem
Rıza Akdemir
Mehmet Coskun
Hüseyin demir
fethi killi
Yeliz Ender
Mustafa Ender
Ugur Basak
Kemal Dektaş
Ayten Ilkdal
Nuri Aktanır
Metin Koc
Sevgi Ender
Burhan Kulakçı
Oğuz Duran
Burcu Kanter
Aysel kanter
Erol kanter
Layla SOLGUN
Orkun Keskin
T. Vural
Oğuz şen
Nur Şen
Ismail çaykara
Burhan Orkal
D. Kahan
Seher Yıldız
Esra akkaya
Mehmet Uzan
Yeliz IŞIK
Seyhan İlknur
Osman Çekiç
esma yıldız
Murat Çetindal
Ali OkyarMusa Tekin
Aslı Birdal
Nazmi Doğan
İnci Gür
L. Okar
Mustafa Karkaya
Omer Aytac
Mürsel Bozkır
Zeynep Şengül
Gülcan Iğsız
Murat Nidar
şemsi Kaya
Ayten Ekşi,
Eda leman
nermin ışıl
D. Polat
Kadir Erdem
Serdar OKTAY
Mehmet Özdemir
Mustafa Erkan
Nuri AKTAS
Emine AKTAS
O. Kadir Ergun
Metin Kurca
Sedat Isiklar
Filiz Bag
Kadir Baskale
Sevim Varlik
Hasan Mesut Akkaya
Necmi Guler
Erhan Isguz
Meral Okur
Bilge Okyaz.
Kemal Koç
L. Mirakoğlu
Oktay Kızılcık
Mehmet Yavuzgil
Erdal Polat
Hüsnü oktay
Ahmet tekin.
Semra Kaya
Mustafa Çiçek
Kayhan Göçkaya
Erdal Solgun
Mehmet Solgun
Esra Solgun
N. Altik
Oguz Karakış
Leyla Mert
Işık mert
D. Öksüz
Erdem Yılmaz
Ayse Eltan
S. Guner
M. Deniz Ok
Mehmet İnce
Huseyin Cinar
Meltem Cinar
Berk Cinar
L. Demirkaya
Huseyin Çilek
Ayten Irmak
D. Okdere
Ali Uskan
Berdan Temiz.
H. Baskale
Murat Gülay
Esra Gülay
Mustafa Akyol
A. jale Kol
M. Kol
Tamer Oktay
Aslan Burukoglu
I. Demir
Nurettin Akdal
Uzan Kara
LikeLike